2. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle devam etmekteyken, Yunanistan’ın Anadolu topraklarındaki umudu ve 1. Dünya Savaşı ülkeyi oldukça yıpratmış ve ekonomisini bozmuştu. 2. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmak isteyen Yunanistan’a, Ege ve Akdeniz’deki stratejik öneminden dolayı Naziler izin vermeyecekti. İtalya, Yunanistan’a saldırması sonucunda Yunanlıların büyük direnişiyle karşılaşmıştı. Bu duruma daha fazla dayanamayan Naziler ülkeyi ele geçirecekti.
Ekonomik Sıkıntılar ve Açlık
Atinalılar, parasıyla bile yemek bulamıyordu. Taşradan Atina’ya yemek sevkiyatı durmuştu. Kısıtlı gıdaların alımı karneye bağlanmış, günlük asgari geçim için gerekli olan 900 kalori yerine devlet 300 kalorilik yemek veriyordu. İnsanlar at, eşek, özellikle kedi, köpekleri bile yemeye başlamıştı. Bu durumda açlıktan ölümler başlamıştı. Bugün tarihçiler açlık nedeniyle ölen insan sayısının 70.000 kişi olduğunu, BBC ise 500.000 kişi olduğunu söylemektedir.
Tek Umut Yardım
Savaş sırasında Atina halkının tek umudu dışarıdan gelecek yiyecek yardımıydı. Yardım için düşünülen ilk ülke Türkiye olmuş fakat Türkiye’de yıllar süren savaşlar, tarımda çalışan insanların askere alınmasına, elde kalan yiyeceklerin de olası bir savaş durumunda orduya ayrılmasına neden olmuştu.
Türk basını Yunanistan’da olan çaresizliği dikkatle incelemekte ve kamuoyunu aydınlatmaktaydı. Türk halkı da olaya aynı özeni gösteriyor ve kısıtlı imkanlara rağmen yardım etmek istiyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, daha önce topraklarından attığı ülkeye yardım etmeyi kabul etti. Türkiye yardım eden ilk ülke olacak, Türk Kızılayı da bu olaya aracılık edecekti. Hükümet savaşın sonlanmasına kadar 50 bin ton gıda yardımı yapmayı kabul etmişti.
Kampanya Kızılay tarafından yürütülecekti. Öte yandan İngiliz Kızılhaç‘ı ve Amerika’da yaşayan Rumların da kurdukları dernekler de yardımda bulunacaktı. Yardım yapmak isteyen yurttaşlar, yardım taleplerini komisyona bildiriyor, onaylananlar uluslararası Kızılhaç kurallarına göre paketlenip hazırlanıyordu.
Özel sektörden Tavilzade Biraderler şirketinin 2400 tonluk kuru yük gemisi uygun bulunmuştu. 1882 yapımı bu gemi, ilginç bir rastlantıdır ki, 19 yıl önce Yunanistan’la yapılan savaşla aynı adı taşımaktaydı: KURTULUŞ
Kurtuluş Vapuru
Kurtuluş Vapuru’nun dört bir yanında Kızılay amblemleri bulunmaktaydı. Bu amblemler gemiyi uçaklardan, denizaltılardan saldırı almaması için koruyacaktı. Vapurun rotası da büyük sorundu. Çünkü yıllarca Ege Denizi’nden geçen ticaret gemiler için işgal sırasında dökülen mayınlar büyük tehlike yaratmaktaydı. Vapurun her seferi için Yunan, Alman, İtalyan ve İngiliz hükümetleriyle yazışılıyor ve rota için onay alınıyordu.
Kurtuluş, 13 Ekim 1941’de Karaköy rıhtımından hareket etmişti. Yola çıkan mürettebat durumun dehşetini Pire Limanı’na girerken anlamıştı. Bombardıman sırasında liman bölgesinde bulunan tüm gemiler batırıldığından dolayı, bölge gemi mezarlığını andırıyordu. Zar zor kıyıya yanaşan Kurtuluş vapurunun yiyecek getireceğini duyan binlerce insan saatlerdir bekliyordu.
Yardımlar Kızılhaç tarafından, hastanelerden başlamak üzere, önceden belirlenmiş liste doğrultusunda dağıtılmıştı. Mürettebat gördüğü manzaradan o kadar etkilenmişti ki, dönüş için aldıkları kumanyalarını da orada bırakmıştı.
Kurtuluş Vapuru, Pire Limanı’na her biri diğerinden daha hüzün dolu hikayelerin yaşandığı üç (3) sefer daha yaptı. 1 Şubat 1942‘ye kadar yapılan bu dört (4) seferde toplam 7.100 ton gıdayı Yunanistan’a ulaştırdı. Yardımlar maalesef sorunların çözümü için yeterli olmadı ancak Yunan halkı, efsaneye dönüşen Kurtuluş Vapuru sayesinde umutla beklemeyi ve paylaşmayı öğrendi.
Kurtuluş Vapuru, 21 Şubat 1942 tarihinde, saat 09.15’te Marmara Adası’nın kuzeyinde fırtınaya yakalandı ve yaklaşık 2000 ton gıda ile suya gömüldü. Kurtuluş’un 36 kişilik mürettebatı ise kazadan sağ kurtulmayı başardı.
Belki de hiçbir vapur, onun kadar umutla beklenmemiş, sevinçle karşılanmamıştı… Hiçbir vapur tek bir yolcu taşımadan binlercesini ölümden ve açlıktan kurtarmamıştı… Ve yine hiçbir vapur, derinliklerde onun kadar kolay tarihe karışmamış, unutulmamıştı…
Yazı Editörü: Orkut Akar