Bahriye Nazırlığı Dönemi, Osmanlı Devleti’nin savaşa sürüklendiği ve gerileme döneminin büyük ve kalıcı hasarlarının ziyadesiyle gözüktüğü, üstü örtülemez yanlışların hızlı önlemler ile kapatılmaya çalışıldığı zorlu sürecin donanma koludur.
II. Abdülaziz döneminde Haliç’e terk edilmiş bakımsız bir filo, Ertuğrul Fırkateyni’nin hazinle biten Japonya seferi, Kâtip Çelebi’nin çok önceden gördüğü ve Tuhfet el-kibâr fi Esfâri el-Bihâr (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere Armağan) adlı eserinde donanmaya verdiği tavsiyelerde1 ve saptadığı eksikliklerde haklı çıkması ve belirgin zabitan eksiği/eğitimsizliğinin Türk-Rus Savaşı ve Türk-Yunan Savaşı’nda gözler önüne serilmesi, I.Abdülhamid döneminde gerçekleşen Birleşik Krallık ziyareti ile donanmanın yeniden yapılanma denemesinin başarısız sonuçlanması ile I. Dünya Savaşı’nın ortasında kalan bir “Hasta Adam”… Üstelik bir kuşatma ile karşı karşıya kalacağını bilmese de, bir deniz savaşı vermesi gerektiğinin farkında! Yunanistan ve pek çok devletin gözünün üzerinde olduğu Akdeniz’de, hâkimiyeti tükenmeye yüz tutuyor.
Duraklama dönemi ile birlikte, deniz ticaretinde Avrupa’nın gerisinde kalmış ve padişahların birçoğunun farklı yöntemler deneyerek yapmaya çalıştığı donanmadaki reform hareketleri, kısa vadeli etkilerinin yanında kuvvetini nesillere aktaramamıştır.
Kaptan-ı deryaların büyük güçlere sahip olduğu, hatta Cezayir-i Eyaleti Garp Beylerbeyliği’nin bu paşalara verildiği ve bu paşaların da “dayı’’ diye isimlendirildiği bilinir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin lider akıncılarından biri olarak Bizans’a esir düşmüş iken (1078) iç karışıklıklardan yararlanarak kaçmış olan Çaka Bey, askerlerini toplayarak İzmir’e ilerlemiş ve merak saldığı denizciliğin tarihine adını yazdıracak icraatlarına adım atarcasına modern sayılabilecek bir tersane kurarak, 50 parçalık ilk Türk Donanması’nı kurmuş ve girdiği ilk savaşta bu donanma ile Bizans donanmasını bozguna uğratmıştır.
Bahriye Mekteplerinin açılışı, II. Mahmud döneminde (1829) inşa ettirilen Mahmudiye Kalyonu’nun dönemin en büyük savaş gemisi olması, Şirket-i Hayriye gibi köklü bir çınarın temellerinin atılması gibi olumlu bulguları olan Osmanlı denizciliğinin, 1877 Osmanlı – Rus Savaşı’nda Tuna nehrinde çok zayıf kalması ve üvey evlat muamelesi görmesi, 1890 yılında Ertuğrul Fırkateyni’nin 533 denizciye mezar olması ile yasa boğulan imparatorluk, yenilemeye çalıştığı donanma ve zabitan yetiştirme çalışmalarına rağmen Osmanlı – Yunan Savaşı (1895), Trablusgarp Savaşı (1911-1912) ve Balkan Savaşı (1912-1913) ile yorgun düşmüştür.
1. Dünya Savaşı’na taraf olmuş ve batıdan gelecek tehditlere karşı Çanakkale Boğaz girişinde ve zafiyetten faydalanılabilir düşüncesi ile Karadeniz’de Rusya’ya karşı deniz savaşı verme zaruriyeti doğmuş ve donanma kısıtlı imkânlarına rağmen, düşman donanmalarını büyük kayıplara zorlamış, özellikle İtilaf Devletleri’nin boğaz geçişine izin vermemiş ve büyük itibar kaybetmelerine yol açmıştır. Savaşın seyrini değiştiren bu zaferde, boğaz girişine kısıtlı imkânlar ile dökülen paralel toplar, Çanakkale’nin boğazdan geçilemeyeceğini göstermiş ve savaşın seyrini değiştirmiştir. Kara Harekâtı ile devam eden süreçte Osmanlı Devleti zayıf düşmüş ve Mondros Ateşkes Antlaşması ile donanma Haliç’e çekilerek kabiliyetini yitirmiştir.
Dolmabahçe açıklarında İtilaf Devletleri gemilerinin demirli olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun orduları terhis ediliyor, cephaneleri toplanıyor, tersane ve limanları devrediliyorken Anadolu’dan çakan kıvılcımın büyüyüp yangın olması beklenmiyordu.
Teşkilat-ı Mahsusa ve bağlı ya da bağlı olmayan gizli teşkilatlar ile Milli Mücadele döneminde aktif rol oynamış zabitanlar olduğu bilinmektedir. Bunun somut delili olarak Aydınreis ve Preveze Gambotları’nın milli hükümete katılmak için izlediği yol gösterilebilir. Muhaberat ve sevkiyat yolu ile Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası donanmanın Milli Mücadele’de ilk defa rol alması ve ufak boyutlu vasıtalar ile birlikte aktif olarak mühimmat nakliyatı sağlanmış, Türk Kurtuluş Savaşı’na kısıtlı imkânlarla hayati katkılar yapılmıştır. Yapılan bu katkı sadece meclisin açılması ile milli egemenliğin teminatına katkı sağlamamış, köklü bir geleneğin sürekliliği olarak günümüz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın da temelini oluşturmuştur.
24 Temmuz 1924 tarihinde Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması ve 1 Temmuz 1926 da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu gibi cesur ekonomik devrimler yapılacak güce kısa sürede erişilmiştir.
Kaynak: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Düzenleme: Rüya Hazar
Ekleyen: Ayşe Kırıcı