İlk Olarak Çin’de başlayan ve daha sonraları bütün dünyayı etkisi altına alan COVID-19 küresel salgını bir çok yönden değişime ön ayak olmuştur. Pandemiye hazırlıksız yakalanan insanoğlu için bu etkiler kısa ve uzun vadede farklı olmuştur.
Kısa vadede insanların canı, yani varlığı tehlikede olduğundan çekimser davranmaya başlamışlardır. Ekonomi ve iş gücü piyasaları krize girmiştir. Bu da temel ihtiyaçlarımızdan en önemlisi olan gıdanın üreticiden tüketiciye kadar olan tedarik zincirinde aksamalara neden olmuştur. Gıdanın tükeneceğini düşünenler ilk aşamada kamuoyundan da görüldüğü üzere evlerinde stok yapmaya başlamışlardır. Fakat pandemi sürecinin uzaması ve ne zaman biteceği ile ilgili bir öngörünün olmaması nedeniyle, bir süre sonra insanların kendi ihtiyaçlarını kendilerinin üretmeye başladığı bir dönem başlamıştır. Ekmek pişirme veya elindeki atıl durumda olan malzemelerin tekrardan kullanılması gibi tüketim alışkanlıkları değişime uğramıştır. İhtiyaç duyulan malzemelerin tedariki kapsamında yüz yüze alışveriş yöntemi neredeyse bitmiş internet üzerinden siparişlerde patlama olmuştur.
Çalışma ofisleri kapatılmış, uzaktan çalışma modeli popüler hale gelmiştir. Bu sistemin faydalı olabileceğini deneyimleyen şirketler, özellikle bilgi teknolojileri alanında faaliyet gösteren şirketler, bu sisteme kendilerini adapte etmişler ve uzun vadede bu sistemi kullanacaklarının sinyalini vermişlerdir.
İnternet kullanımının adeta bir mecburiyet olduğu bu dönemde teknolojiye uzak duran ve eski usulde hayatını devam ettiren kişilerin de (bu grup genel olarak orta yaş üstü ve yaşlılardan oluşmakta) yavaş yavaş teknolojiye adapte olduğu görülmüştür. Teknolojik imkanların ne kadar önemli olduğunun bütün toplumlarca yek vücut olarak anlaşılması ise uzun vadede endüstri 4.0 ve endüstri 5.0 kavramlarına olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
Nesnelerin interneti, yapay zeka ve bulut sistemleri gibi teknolojilerin COVID-19 sonrası daha da net anlaşılacağı ve toplumun her kesimine nüfus edeceği değerlendirilmektedir. Bu teknolojilerin de yardımıyla eski usul yaşam tarzlarından yavaş yavaş uzaklaşılacaktır. Çünkü insanlar biraz da zorlama olarak interneti daha sık kullanmaya başlamışlardır. Böylece teknolojinin hayatı ne kadar kolaylaştırdığını yaşayarak deneyimlemişlerdir. Bu dönemde doğal olarak bireyselleşmenin arttığı da görülmüştür.
Kısa vadede üretim sektörüyle başlayan düzensizlik, deniz taşımacılığını da ağır bir şekilde aksatmıştır. Pandeminin yayılmasını önlemek ve etkisini azaltmak maksadıyla devletler limanlarını belirli süreler ile kapatmışlardır. Bu da arz/talep dengesini iyice kararsızlaştırmıştır. Arz zincirindeki bu kesintiler devletlerin dış ticaret hacmini düşürmüştür. Belirli rotalardaki deniz trafiği ya ertelenmiş ya da tamamen durdurulmuştur.
Çalışma şartları açısından dünyada yaklaşık 2 milyon denizcinin etkilendiği değerlendirilmektedir. Birçok sektör temsilcisi bu durumu aşabilmek adına 2006 tarihli Denizcilik Çalışma Sözleşmesi (MLC-2006) rehberliğinde bu duruma bir çözüm aramış ve bir dereceye kadar da başarılı olmuşlardır.
Pandeminin deniz taşımacılığına yaptığı etkinin olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Şöyle ki; üretim düştüğü için taşımacılık faaliyetleri de düşecektir. Fakat taşımacılık faaliyetleri düşse de diğer taşımacılık modları deniz yolu taşımacılığından daha fazla etkilenmiştir. Bu da diğer taşımacılık modlarındaki yükün bir miktar denizyoluna kaydığını göstermektedir.
Uzun vadeli etkileri ise; halihazırda denizcilik sektöründeki büyük firmaların sürdürülebilirlik kapsamında insansız deniz taşıtları üzerinde çalıştığı bilinmektedir. NYK Grubu’nun 2030 ve 2050 yılı hedefleri kapsamında bulunan Eco Ships projesi bu duruma bir örnektir. COVID-19 pandemi döneminin bu sürece ivme katacağını değerlendirilmektedir. İnsan faktörünün azaldığı veya tamamen aradan çıktığı bir gelecek senaryosunda, pandemilerin şimdiki gibi ekonomileri ciddi bir şekilde sarsamayacağı aşikardır.
Pandemi ile beraber yaşama uyum sağlanmaya çalışıldığı bu günlerde, negatif olan talep dengesinin birden pozitif olması beklenmemektedir. Sadece normal navlun hacimlerine ulaşılmasına yönelik kademeli bir toparlanma görülebileceği öngörülmektedir. Fakat tüketim alışkanlıklarının da değişmesi ile birlikte eski talep oranlarına ulaşmanın da zaman alacağı bir gerçektir. Bu da kısa vadede arz talep dengesinde dalgalanmalara sebep olacak, fakat uzun vadede bir dengeye gelecektir.