1990 yılında İTÜ Denizcilik Fakültesi’nden mezun olan söyleyen İTÜ Denizcilik Fakültesi Dekan Yardımcısı Yar. Doç. Dr. Cemil Yurtören, daha sonra D.B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş, Petrol Ofisi ve özel şirket gemilerinde uzakyol vardiya zabitliği ve 1. zabitlik yaptı. Askerlik görevini Deniz Kuvvetleri’nde yerine getirdikten sonra yeniden bu göreve dönen Yurtören, daha sonra şirketlerde yöneticilik görevinde de bulundu. Cemil Yurtören ve Denizcilik Fakültesi’nin yolları bu kez 1995 Ekim’in de, Araştırma Görevlisi olmasıyla bir kez daha kesişti. Japonya’da aldığı eğitim de dâhil o tarihten bu zamana kadar akademisyenlik görevini sürdüren Cemil Yurtören, şu anda 5 yıldır İTÜ Denizcilik Fakültesi’nin Dekan Yardımcılığı görevini yerine getiriyor.
Ankara gibi denize uzak bir yerden gelip, denizcilik sektörünün içinde bu kadar uzun yıllardır görev almak nasıl bir duygu? Denizcilik eğitiminiz nasıl başladı?
Lise yıllarında bir hocamın tavsiyesiyle Denizcilik Fakültesi aklıma yerleşti. 7-8 tercih yapmıştım. Onlardan bir tanesi bu okuldu. Bu seçimimde denizci asker dayımında da etkisi oldu galiba. Mezuniyetimin ardından 1995 yılında bu okulda Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladım. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nde Güverte Bilimleri Mühendisliği eğitimi ile Fen Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansımı tamamladım. 1999 yılında JICA (Japan International Cooperation Agency) adında, Japonya’nın ünlü yurt dışı aktiviteleri arasında yer alan bir birliğin Denizcilik Tekniği kursu ile 6 aylığına görevli olarak Japonya’ya gittim.
Japonya’ya giderken tereddütleriniz olmadı mı? Sonuçta çok farklı bir kültür.
Kursun 6 aylık olması nedeniyle çok tereddüt etmedim. Bir yere giderken beklentim olmadan giderim. Bunu bir avantaj olarak görüyorum. Gittikten sonra kariyerim için uygun olduğunu gördüm. Türkiye’ye döndükten sonra Fakültemizin JICA ile 5 yıl sürecek bir projesi vardı. O proje kapsamında KOBE Üniversitesi‘nden hocalar okulumuza geliyordu. Onlarla iletişim kurmamızın sonucunda gelen teklifi kabul ettim. Bu arada İstanbul Üniversitesi’nde doktora eğitimime başlamış ve tez aşamasında idim. Yarıda keserek bu kez 2000 yılında Japonya Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile 4 yıl sürecek olan doktora çalışması için Japonya’ya gittim. Japonya ya çok hızlı adapte oluyordum orada sorun yoktu ancak 4 yılı tamamlayıp Türkiye ye döndükten sonra adaptasyon sorunum olmadı değil.
Japonların denizciliğe ve denizcilere bakış açısı nasıl?
Denizciliğin bu seviyeye gelmesini tetikleyici temel çalışmaları zamanında çok iyi yapmışlar. İngiltere, Almanya gibi bazı ülkeleri kendilerine örnek almışlar. Bir ada devleti oldukları için denizciliğe önem vermişler. Açtıkları meslek okulları ile hiç bir masraftan kaçınmadan, eldeki bilgiyi, imkânları, teknolojiyi kullanarak kalifiye eleman yetiştirmişler. Eğitim veren kurumların haricinde çok sayıda araştırma merkezleri var. Denizcilik eğitimini meslek kursları seviyesine indirgememişler. Üniversite eğitimine paralel üniversiteyi kazanamayan öğrenciler için 5 yıllık lise sonrası Denizcilik kolejleri var. Üniversiteler Japonca dilinde eğitim yaparken bu kolejler İngilizce dilinde eğitim yapıyor ve yurtdışından öğrenci kabul edebiliyor. Burslu okuttukları yabancı öğrencileri kendi gemilerine yönlendiriyorlar. Tüm okulların mutlaka kendilerine ait 50-65 metre boyunda eğitim gemileri var. Ayrıca ülke genelindeki tüm öğrencilerinin stajlarına tahsis edilmekte olan Ulaştırma Bakanlığı’na ait boyu 100-125 metre 6 adet yelkenli, buhar kazanlı, dizel motorlu, değişik tiplerde eğitim için donatılmış gemileri mevcut. Ancak şu anda çok gelişmiş olmanın verdiği bazı sıkıntıları da yaşamıyor değiller.
Ne gibi sıkıntılar yaşanıyor? Bunları paylaşabilir misiniz?
Denizciliğin zor bir meslek olduğu malumunuz, denizlere eleman yetiştirecek okullara başvuruda öğrencilerin sayı ve kalitede düşük kalması büyük bir sorun. Bu problemleri 1980 yılından itibaren derin olarak yaşamaya başlamışlar. Buna önlem olarak 1990’lı yılların başında NYK Shipping tarafından Filipinlerde bir okul açılmış. Filipinlerde yetiştirilen denizcileri gemilerde istihdam etmek gibi bir çalışma yapıyor bu şirket. Yıllar önce kurulan denizcilik üniversiteleri ben orada doktora eğitimi yaparken 2003 yılında büyük üniversitelerin yönetimine alınarak fakültelere dönüştürüldü. Enstitülerinde ve laboratuvarlarında yüksek lisans ve doktora yapan öğrencilerin birçoğu yabancı.
Oradaki okulların teknik donanımı ne durumdadır? İyi bir denizcilik eğitimi için yeterli midir?
Yeterlinin üzerinde imkânları var. Hem doktora yapan öğrencilerin hem de danışman öğretim üyelerinin elinde her türlü imkân mevcut. Araştırmak istediğiniz konu ne olursa olsun her türlü destek sağlanıyor. Başarıyı getiren sebepler orada daha yerli yerinde. O sebepler bir araya geldiğinde başarılı olmak çok daha kolay. Mesela Türkiye’ye geldikten sonra ben bile kendime şaşırdım. Doktora tezimi Japonca yazacak kadar dilimi ilerletmiştim. Bunda en büyük etken orada sıkıntılı bir yaşamın bulunması, aileden uzak olmak ve çok dar bir yapının içinde olmak oldu. Japonca öğreten hocaların performansı da var tabii. 5 ayrı Japonca hocamız vardı, her gün biri derse giriyor çok yakından ilgileniyor, aynı milliyetten 2 kişiyi aynı sınıfa almıyorlardı. Japonca zor bir dil. 3 farklı alfabesi var. Sesleri aynı, yazılışları farklı olan binlerce kanjileri var. Bu kanjiler birbirine çok benzer ancak her birinin 2-3 okunuşu vardır. İngilizce ve Japonca arasında çok gittim geldim başaracağınıza inanamıyorsunuz, Japonca bir sayfa yazıyı alın elinize bakın 180 km ile giden aracın duvara toslaması gibi bir şey. Her sıkıldığımda kütüphaneye gider kitapların arasında oturur, öğrenirsem onların hepsini Türkiye’ ye götüreceğimi hayal eder, motive olmaya çalışırdım.
Bunların dışında Japonya’da bulunmak size ne kattı?
Bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Onlarla aramızda çok fark var. İş disiplini ve özverisini fark ediyorsunuz. Denizciliğin bir ülkeye neler katabileceğini daha iyi gördüm. Bunda ada devleti olmalarının payı da var elbette ama biz de yarım adayız. Japonya’nın bana kazandırdığı çok şey var aslında. Ben Güverte Bölümü öğrencisi olarak yurt dışına doktora eğitimine giden ilk öğrenciyim. İlk olmanın da zorluklarını her yönden yaşadım. Avrupa’ya veya Amerika’ya gittiğinizde sizi bir projeye dâhil ederler ama orada bana kendi ülkemle ilgili çalışma yapabileceğimi söylediler. Bu benim için bir avantajdı. Kendi ülkemin ne sorunu varsa bunu araştırabilecektim. Bir projeye dâhil olduğunuzda projenin size ayrılan bölümü ile ilgili bilgiler ediniyorsunuz ve bütünü kaçırabiliyorsunuz. Böyle olmaması benim için çok iyi oldu. Türkiye’ye döndükten sonra orada edindiğim bilgiler ile Deniz Trafik Mühendisliği konusunda güzel çalışmalar yaptık. Türk Boğazları ve limalarımızın gemi kaynaklı risklerinin belirlenmesi başta birçok projeleri tamamladık. En önemlisi ve beni oradan Türkiye ye getiren sebep olarak benden sonra da Japonya’ya giden arkadaşlarımız oldu.
Japonya’ya gidenlere siz mi aracı oldunuz?
Evet, aracı oldum. Benden sonra 6 kişi daha oraya gitti eğitim için. Şuan 3 tanesi hala Japonya’da eğitimlerine devam ediyor. İlk yüksek lisans öğrencimi Japonya’da aynı laboratuvarda çalıştığım arkadaşın yanına gönderdim, hocasıyla birlikte Kore Denizcilik Akademisi’nde ve GL Akademi’de güzel çalışmalar yaptı. Döndükten sonra fakültemizde yardımcı doçent olarak başladı, şimdi aynı konumdayız. Bu onun başarısı tabii ama benimkisi güzel bir duygu.
Bu yeterli bir rakam mıdır?
Yeterli değil ama yine de çok iyi şimdiye kadar olmayan şeyler. Öğrenciler, farklı bir kültür olması nedeniyle Japonya’ya gitmek istemiyor. Japonya kendi içinde zorlukları olan bir ülke. Sadece yemek kültürü açısından değil, günlük yaşam da zor. Çok sistemli yaşayıp, genelde tek tip hayat süren insanlar. O nedenle buradan giden arkadaşların çok sabırlı ve en az onlar kadar çalışkan olmaları gerekiyor.
Türkiye’ye dönecek olursak buradaki denizcilik okullarının sayısının artması olumlu bir anlam taşıyor mu?
Türkiye geç kalmış olduğu işleri yakalama çabası ile dışarıdan bakıldığında anormal gibi görünen bir büyüme yaşıyor. Çok daha erken zamanlarda bu gelişme sağlanabilseydi, ülkemizin yarım ada olması, denizciliğin ne kadar gelir getireceği, ne kadar önemli bir meslek olduğu, ufkumuzu ne kadar açacağı önceden fark edilseydi böyle anormal bir büyüme yaşanmazdı. Ne yazık ki okullarımızın çoğunda yeterli öğretim elemanı yok. Elinizde para varsa teknik donanımınızı halledebilirsiniz ama eleman yetiştirmek çok zor. Bizde Japonların tersine bir durum söz konusu. Onlarda da çok fazla eğitimci var ve bazen bunun sıkıntılarını yaşıyorlar. Simülatör veya deniz trafiği konusunda kendini yetiştirmiş birçok hoca bulabilirsiniz Japonya’da. Yeni açılan fakülteler ile biz Japonya’yı geçmiş olabiliriz okul sayısı bakımından. Bu anormal bir durum, Türkiye’nin bu kadarına ihtiyacı var mı? Bu sorgulanması gereken bir durum!
Eğitim konusunda başka nasıl bir yol izlenebilirdi ki?
Bizim şu an açılan üniversitelerimiz, liselerimiz, kurslarımız yurt dışından öğrenci kabul ediyor olsalar keşke. Ben bunu bazı üniversitelere tavsiye etmiştim. Arap ülkelerinde “Arap Baharı” denilen dönem yaşandığı zaman bize Lübnan ataşeliğinden teklif gelmişti. Öğrenci kabul edip edemeyeceğimizi sordular. Fakülte olarak böyle bir imkânımız yoktu. Ancak Mersin’de, Hatay’da İskenderun’da daha doğrusu, Arap ülkelerine hitap edebilecek illerde açılacak bir denizcilik okulu, bu iş için büyük bir fırsat.
Türkiye bu fırsatı değerlendirmeli midir?
Bu okullar bölgenin merkezi olabilir. Artık bizim okullarımız vizyonlarını bu noktaya taşımalı. Gemiadamı yetiştirmek sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın problemi. Japonya, Filipinlerde sorun yaşamaya başlayınca bu kez Hindistan ve Arap ülkelerine yöneldi. Ukrayna’da da böyle bir okulun örneği var kendi çapında uluslararası. Türkiye stratejik konumu itibarıyla bunu avantaja çevirmeli. Karadeniz’de açılacak bir okul da rahatlıkla Türk Cumhuriyetlerine hitap edebilir. Onlardan da çok teklifler geldi. Gemiadamlarını bizim yetiştirmemizi istediler. Denizcilik uluslararası bir meslek. Bu uluslararası mesleğin vizyonu neyse ona sahip olmamız gerekir. Denizcilere dar bakış açısı yakışmaz. Denizci köprü üstüne çıktığı zaman 360 dereceyi görmek zorunda olan insandır.
Siz akademisyen olmayı neden tercih ettiniz? Bunun için idealist olmak gerekiyor çünkü.
Bizim dönemimizde mesleklerini icra ederken boş zamanlarında okula eğitmenlik yapmak için gelen denizci az sayıda ağabeylerimiz vardı. Onların ne fedakârlılarla buraya geldiğini biliyorduk. Fakülte içerisinden birilerinin akademisyen olarak yetişmesi gerektiğini fark ediyordum. Bizden önce bu düşünülmüş ve süregelen bir şey olsaydı keşke ama olmamış. 4-5 yıl denizde çalıştım ama ülkemizin vizyonu açısından akademisyenliğin eksikliğini gördüm. Bunun farkına vardıktan sonra nasıl olacağını düşünmeye başladım ve araştırma görevlisi olarak bu yola girdim.
Bu yola girdikten sonra bu açığın kapanacağına dair bir inancınız oluştu mu? Birde bu eğitimleri sadece deniz kökenliler mi verebilir?
Bu açık muhakkak kapatılabilir bir açık. Fakat doğru yolda yürünüyor mu, doğru adımlar atılıyor mu? Bu konuda pek bir şey söylemek istemiyorum. Ama şahsen bu konuda elimden geleni yaptım. Japonya’dan dönmemin en önemli sebebi buradan oraya birilerini yönlendirmekti. Nitekim birilerini de gönderdik, her giden arkadaş da etrafına yetiştirilmek üzere arkadaşlar seçmeli, önlerini açmalı. Bu tarz çalışmalar yapılırsa bu açık kapanabilir. Bunun yanında devletin organizasyonları olabilir. Bu var aslında yok değil. Öğretim elemanı yetiştirme programları var. Bazen bireysel çabalar organizasyonlardan daha etkili olabiliyor. “Eğitimleri denizciler mi vermeli?” konusuna gelecek olursak, denizcilik uluslararası bir meslek. Biz ne yazık ki güverte ve makine mühendisliği olarak 2 bölüme takılıp kaldık. Bazı Fakülteler farklı bölümler açtılar ama bunun çok daha farklı alanları olmalı. Balıkçı gemisi kaptanından Kruvaziyer gemi kaptanına kadar herkes eğitime muhtaç. Denizciliğin her alanına hitap eden elemanlar yetiştirmeliyiz. Yurtdışı ve yurtiçinde okullar bir eğitim linki ile birbirlerine çok kolay bağlanabilir. Denizcilik psikolojisi, sosyolojisi, tarihi, hukuku, nerede ise keşfedilmeyi bekliyor. Sayabileceğimiz birçok kültür ve disiplin burada bir araya gelmeli ve bu da sadece denizcilik kökenli öğretim elemanları ile olmaz. Ama herkes hangi kültürden gelirse gelsin denizciliğe ısınmalı, denizciliğin kendisiyle ilgili bağını yakalayabilmeli. Mesela fizik denizcilik fiziğine dönüşmeli, fiziği denizcileştirmeli, işletmeci denizciliğin işletme yönüyle bütünleşmeli. Denizcilik o kadar büyük bir alan ki; birçok disiplini içerisinde barındırıyor ve bunları bir arada toplamayı gerektiriyor. Bu konuda çağın gerekleri ne ise o yaşanmalıdır. Yeni açılan okullarımız olsun, bizim okulumuz olsun sektörün bugünkü ihtiyaçları ve gelecekteki ihtiyaçlarını neyse uluslararası bakış açısı ile ona göre harmanlanmalı. Denizcilerde dünyanın başına taç giydirecek potansiyel var bence.
Türkiye’nin dünyadaki zabitan açığı kapatmak gibi potansiyeli var mıdır?
Öyle bir potansiyelimiz çok da yok aslında. İnsanımız kaliteli ve vizyonu yerinde. Kalite derken işini sevmek veya sevdiği işi yapmayı kalitenin temeli olarak görüyorum. Fakat insanımızın eğitimle doldurulması lazım. Bunun içinde çalışmak, sabır ve uygun eğitim tarzı gerek. Rahat, idare etmeyi ve yönetmeyi seven bir toplumuz. Kendi karakterimiz ve yeteneklerimiz neyse ona uygun eğitim zeminini oluşturabilirsek dünyada sadece o alanda olan eksiği kapatabiliriz. “Türkiye dünya denizciliğin neresinde ve ona ne kadar katkı yapabilir?” diye düşünmek lazım. O katkıyı yaparken de kendimizi iyi tanımamız lazım. Bunu yapabilirsek, bu dünya denizciliğine büyük bir katkı olacaktır. Bu katkı bizi biz yapar ve getirisi çok olur. Biz bir açığı kapatırız, diğeri başka bir alanı kapatır, bir başkası başka bir alanı kapatır. Şöyle bir algı var, ‘Dünya denizciliğinde gemi adamı eksiği var. Türkiye bunu karşılar mı?’ Neden gemi adamı eksikliğini biz kapatalım? Neden bu güne kadar ihmal ettiğimiz ekonomi, finans, sosyoloji veya başka bir dalda dünyadaki açığı kapatmayalım. Belki biz oralarda daha başarılıyızdır. Bunu hiç denemiyoruz. Sadece gemiadamı açığı demek ve buna çözüm olmaya çalışmak insanımıza haksızlık gibi geliyor. 4. Sınıf öğrencilerine derse girdiğimde armatör olmak isteyen, bakan olmak, IMO başkanı olmak isteyenler kimler diye soruyorum. Ufuklarını açmak için elimden geleni yapıyorum. Çizilmiş rotada gitmek ile rota çizmek arasında yürüyecekler bunun farkını görmeleri lazım.
İstihdamı gemiadamı açığını kapatarak eritmeye çalışmak kolaya kaçmak mı oluyor?
Gemiadamına yönelmek kolaya kaçmak değildir. Belki daha zor. Gemi sahibi gemiadamının ihtiyaçlarını anlar ve ona uygun ortam oluşturursa gemiadamı bulmak zor değil.. Gemiadamı denizcilik zincirinin belki en zor baklası. En ciddi eğitimi vermek zorundasınız gemide yapacağı hatanın çoğu zaman telafisi yok. Ben şahsen gemiadamı olamaya uygun bir millet olmadığımızı düşünüyorum ve sadece denizcilik sorunlarının bu yanına odaklanmak niye? Biz rahatına düşkün bir toplumuz ama kolaya kaçmayız. Kendimiz rahatken herkes rahat olsun isteriz. Bizim insanımız gerçekten önce sıkıntı çeker sonra rahatını düşünür. Farklı renklerde, farklı kültürlerde olan bir topluluktur ve bu farklılık yeteneği tetikler. Bütün dünya denizciliğini düşündüğünüz zaman bizim açabileceğimiz nereler kilitli kalmış veya biz yapmadığımız için başkalarının rol aldığı alanları tespit ve analiz etmek lazım. Sadece gemiadamı açısından bakmak bence yanlış. Denizciliğin o kadar çok farklı alanları var ki neden oralara yönelmeyelim? Ben aslında denizcilik okullarımızın bu farklı alanlara yönelip, daha farklı bölümler açması ve sonra da bu çerçeve içerisinde uluslararası bir kimliğe sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye konumu itibari ile de öyle bir yerde ki, uluslararası düşünmek zorunda. Bu seviyede operasyonel ve yönetim bazında liman personelini yetiştiremiyoruz henüz.
Denizcilik sektöründe görev alacak genç arkadaşlara ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Ufuklarını geniş ve derin tutsunlar. Bunun için mesleklerini yeteri kadar yapmaya çalışsınlar. Denizci sabırlı, sakin ve gördüğü ufkun ötesini de hesaplamalıdır. Mesleğimiz yeteri kadar uzun yapılabilirse her mezunumuz bunu kazanabilir. Bir dönem rotalarında seyir yaparken, gelecekte bir dönemde rota çizeceklerinin farkında olarak sorumluluk duygularını geliştirmeliler. Bu itibarla denizde çalışmalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Bir vesile ile yurt dışına gidip oralarda denizcilikle ilgili çalışmalar içerisinde olurlarsa ne durumda olduklarını görür ve eksik bilgilerini geliştirirler, bildiklerini de paylaşırlar. Hayat daha renklenir ve yaşanası hale gelir. Denizcilik alanında geriyiz farklı olmalılar ve çok çalışmalılar.
Kaynak: Aktüel Deniz Haber Ajansı – Yasin Özdemir