Beni yakından tanıyan dostlarım bilirler; denizcilik eğitimi ile kafayı bozmuş birisiyim. Bu durum sanıyorum gerek kendi eğitimime verdiğim önemden gerekse ileride bir akademisyen olmayı planlamamdan kaynaklanıyor.
Bu aralar özellikle Avrupa‘daki denizcilik eğitimini yakından inceliyorum. Hatta incelerken bir cahilliğimi de fark etme ve giderme fırsatı yakaladım. Meğer Norveç, Avrupa Birliği üyesi değilmiş; ben yanılıyormuşum. Neyse, tahmin ediyorum Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki denizcilik eğitimi veren tüm üniversitelere e-posta göndermişimdir. Bu üniversitelere çeşitli sorular yönelttim. Bunlardan bir tanesi eğitim dili idi. Ana dilin İngilizce olduğu ülkeleri bir kenara bırakırsak şu ana kadar yanıt veren hiçbir üniversite yetkilisi, bana eğitim dilinin %100 İngilizce olduğunu söylemedi. Genellikle Erasmus Öğrencileri için tercih edilebilir olmak gayesi ile sadece bir kısım dersi İngilizce işlediklerini söylediler. Hemen aklıma şu geldi: Ben Zodiac Maritime Agencies‘te staj yaparken altı (6) aylık süre içerisinde 14 milletten insanla çalıştım. Hepsi de kendi ana dillerinde eğitim almışlardı. İngilizce ise tıpkı matematik, fizik gibi sıradan bir dersti onlar için. Şunu da belirtmek isterim: İngilizce dil hazırlık sınıfı da okumamışlardı ama gelen stajyer arkadaşlarımın bile İngilizce düzeyleri son derece iyiydi.
Türkiye’ye döndüğümüzde ise lisans düzeyinde denizcilik eğitimi veren kurumlar, eğitim dillerini %100 İngilizce’ye çevirmeye çalışıyorlar. Bunun için ciddi bir mücadele var. %100 İngilizce eğitim veremeyen kurum, kendinde bir eksiklik hissediyor.
Şimdi durum bu olunca insanın aklına, hangisinin doğru uygulama olduğu sorusu geliyor. Ben çok sayıda okulda eğitim görme fırsatı yakaladım. Türkçe olarak da İngilizce de eğitim aldım. Yaşananları, bir akademisyenin değil, bir öğrencinin sahip olduğu bakış açısından gözlemledim.
Eğitim dilinin İngilizce ya da Türkçe olmasında kritik nokta aslında öğrencinin ve akademisyenin sahip olduğu İngilizce dil yeterlilik düzeyi ve bu düzeylerin birbirlerine olan yakınlığı. Eğer öğrenci iyi bir İngilizce düzeyine sahipse hangi dilde eğitim aldığının bence önemi kalmıyor. Ancak gerçek anlamda dersleri %100 İngilizce olarak işleyen bir üniversitede eğer öğrencilerin İngilizce seviyeleri en az Lower Advanced düzeyde değilse dersi yeterli olarak anlamama başlıyor. Hazırlık sınıfını bitiren birçok öğrenci ise bu sevide olamıyor. Hatta kimi üniversitelerde İngilizce hazırlık sınıfının en fazla Upper Intermediate seviyesine kadar verildiğini biliyorum. Dolayısıyla iyi niyetli bir öğrenci edinmiş olduğu ders notlarını başlıyor adeta ezberlemeye. Hem de içeriğinin ne olduğunu doğru düzgün anlamadan. Çok ilginç bir şekilde öğrencilerin bu durumu akademisyenler tarafından da biliniyor ve geçebilsinler diye Cloze Test olarak isimlendirdiğimiz cümledeki boşlukları doldurmadan ibaret sorular soruyorlar. Diğer bir alternatif ise Çoktan Seçmeli (test) sınav mantığı. Ancak Şu konuyu yorumla, bunu açıkla benzeri bir soru soramıyorlar. Çünkü öğrenci, konuyu bilse bile sahip olduğu dil seviyesinden ötürü İngilizce olarak ifade edemiyor.
Bir de gelelim akademisyenlerimizin İngilizce düzeylerine. Duyumlarıma dayanarak söyleyebilirim ki birçok akademisyenimiz ders anlatabilecek düzeyde İngilizce seviyesine sahip değiller. Peki ne yapıyorlar? Slaytlar, ders notları İngilizce olarak hazırlanıyor; tahtaya bir şey yazma gereği olursa İngilizce olarak yazıyorlar ancak dersi öğrenciye Türkçe olarak anlatıyorlar. Sorduğunuzda ise genellikle İngilizce anlatırsam öğrenci anlamıyor diye yanıt veriyorlar. Bu söylediğim tabii belirli düzeyde İngilizce bilen akademisyenlerimiz için geçerli. Bazı %100 İngilizce eğitim veren üniversitelerimizde maalesef sınavları bile Türkçe yapmak zorunda kalan hocalarımız var. Çünkü hocamız soruları hazırlayabilecek İngilizce düzeyine sahip olamayabiliyor.
Durum böyle iken hala %100 İngilizce eğitim diye belki de biraz birbirimizi kandırıyoruz. Hem de İngilizce eğitimin gereği tartışmaya açıkken. Şimdi bu yazımı okuyan bazı arkadaşlarım dönüp İngilizce denizcilikte şart, Yaşanan deniz kazalarının birçoğu İngilizce eksikliğinden kaynaklanan iletişim probleminden meydana geliyor yorumları ile İngilizce eğitimi desteklediklerini söyleyebilirler. Bu söylediklerinde şüphesiz haklılar da ancak dersleri %100 İngilizce olarak işlemeyen yurt dışındaki birçok üniversitede, mezunlar gayet iyi bir İngilizce düzeyine sahipler. Ama İngilizce derslerini özel dil laboratuvarlarında işleyerek bu düzeye kavuştukları da inkar edilemez bir gerçek.
Özetlersek, eğitim dilinin %100 İngilizce olduğunu varsaydığımızda öğrencilerin bir kısmı dersleri yeterinceanlamayacaklardır. Bu da onların kabahati değil. Eminim yeterli eğitim onlara verilmemiştir. Yok, aksi iddia ediliyorsa o zaman yeterli İngilizce düzeyine sahip olmadan bu arkadaşlarımız neden hazırlık sınıfını geçtiler? Aslında bununla ilgili de Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan‘ın, Bahçeşehir Üniversitesi 2009 – 2010 Akademik Yılı Açılış Konuşması’nda söylemiş olduğu çok güzel bir ifade var. Diyor ki Prof. Dr. Arıboğan, Ben geçirmezsem seneye 100 kişilik sınıfa 200 kişiyi sığdırmak zorunda kalırım. Geçirmeyip ne yapacağım? Cesaretinden ötürü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a büyük saygı duydum. Herkesin bildiği ancak açıklayamadığı bir gerçeği, açılış konuşmasında söyledi.
Gelelim ana dilde eğitime. Ben derslerin Türkçe olarak işlenmesi görüşüne sahibim ve bunun için sadece üç nedenim var. Birincisi öğrenci dersi, derste anlama imkanına sahip olur. Dolayısı ile konuyu daha iyi kavrayacaktır. İkincisi sınavlarda bilgisi daha kolay ve doğru olarak ölçülür. Üçüncüsü Türkçe denizcilik terminolojisini öğrenir; İskele dendiğinde çevresinde liman aramaz.
İngilizce ise tıpkı Avrupa’da olduğu gibi uygun fiziki ortamlarda, uzman akademisyenler tarafından eğitim süreci içerisinde öğretilir. İngilizce dil hazırlık sınıfı uygulaması da sürdürülebilir. Ayrıca öğrenciler, Erasmus projesi kapsamında yurt dışındaki üniversitelere Avrupa Birliği tarafından sağlanan burslarla gönderilebilir, üniversite içerisinde İngilizce konuşma kulüpleri kurularak öğrencilerin katılımı teşvik edilebilir. Yurt dışındaki şirketlerle staj protokolleri imzalanarak, gemi çalışma dilinin İngilizce olduğu şirketlere öğrenciler gönderilebilir. Yapılabilecekler aslında o kadar fazla ki saymakla bitmez. Avrupa’daki okulları taklit bile etsek ilerleyeceğimiz inancındayım.
Bu arada bir dip not olarak şunu da ifade etmek isterim. Avrupa’da lisans düzeyinde eğitim dili ana dil olarak belirlenirken yüksek lisansta eğitim dili İngilizcedir. Yani Avrupalı öğrencisi için Önce kendi dilinde mesleğini iyice öğrensin; sonra İngilizce ile kendisini global dünyaya hazırlarım felsefesine sahip.
Yazdıklarımdan ötürü kimi akademisyenlerimizi incitmiş olabilirim; özür dilerim. Derdim kimsenin İngilizce seviyesi değil, derdim doğru eğitim uygulamaları. Biz bir sene İngilizce eğitim koyuyoruz, dersleri İngilizce olarak öğrencilere aktarıyoruz ancak mezun arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu ne yeterli İngilizce düzeyine ne de mesleki bilgiye sahip oluyor. Sonra da lisans eğitiminin kimi Avrupa ülkeleri gibi üç yılla sınırlı kalmayıp dört yıl (Muhtemelen + 1 yıl da İngilizce eğitimi) olmasıyla gurur duyuyoruz.
Katılırsınız ya da katılmazsınız; bana göre önemli olan eğitimin süresi değil, niteliği.
akademisyenlerin tez konusu olucak sekılde bır analız yapmıssın cıdden ufkum acıldı.dedıklerınıze harıfyen katılıyorum gayet doğru tesbitler içersindesiniz.bılgı için tesekkurler ederım.
Aybars Abi;
Bir öğrenci olarak ben de söylediklerine kesinlikle katılıyorum. Çok güzel bir yazı olmuş. Umarım gerekli kişilerde bu durumun farkına varabilir ve gerekli düzenlemeleri gerçekleştirirler.
Değerli Burak,
Çok sayıda yönetici düzeyinde akademisyenle bunun tartışmasını yaptım ve onların gözünden olaylara bakınca eğitim dilini İngilizce olarak belirlemelerinin, sahip oldukları iyi niyet duygusundan kaynaklanmadığını rahatlıkla ifade edebilirim.
Selamlar