Hepimizin bildiği gibi Rotterdam sadece Avrupa’nın değil dünyanın en büyük limanlarından birisi. Şehir Hollanda için adeta üretimin kalbi, ekonominin can damarı konumunda. Tabi ki bunda Rotterdam Limanı’nın oynadığı başrolü söylemeye gerek yok. İkinci Dünya Savaşı’nda tamamen yerle bir olan şehir coğrafi konumunun da getirdikleriyle ve uzun vadeli planlamayla adeta yeniden ayağa kaldırılmış. Şehir tamamen modern mimarinin eseri olarak görülüyor. Bunda en büyük pay sadece Alman birliklerinde değil, Almanya’dan sonra Amerika’da Alman denetimine geçen şehri özellikle liman bölgelerini hedef alarak bombalıyor. Bu yüzden kültürünün, geleneğinin hatta soylarının aynı olduğu ülke olan, ikiz kardeşi Belçika’daki tarihi yapıları burada görmek mümkün değil.
Liman daha önce de belirttiğim gibi şehrin kalbi konumunda. Ayrıca şehirle beraber vatandaşlar da limanla iç içe geçmiş ve muhteşem bir uyum yakalamışlar. Bu uyumun sahibi hiç şüphesiz ki liman yönetimi ve şehrin yöneticileridir. Planlamada adeta kusursuz davranılmış, liman içinde vatandaşlar için yapay sahiller ve piknik alanları yapılmış. Tabi ki doğa da unutulmamış, içinde birçok koruma alanı var ve burada hayvanların doğal yaşamı muhafaza edilmeye çalışılıyor. Şehrin gerçek sahipleri olan vatandaşları denizcilik sektörünün içerisine katmak limanı sadece görsel olarak zenginleştirmemiş ayrıca insanların limanı sahiplenmesini sağlamış. Mesela şehrin tek üniversitesi olan ve esas ününü sosyal bilimlerde yapmış olan Rotterdam Erasmus Üniversitesi’nde birçok denizcilik bölümünü görmek mümkün. Üniversite ayrıca liman yönetimiyle beraber denizcilik sektöründe birçok projede beraber çalışıyor.

Yılda yaklaşık olarak 32.000 uluslararası gemiye ev sahipliği yapan liman 90.000 kişiye de doğrudan istihdam sağlıyor. 50 milyon metrekarelik alan üzerinde kurulan limanda ayrıca her yıl takribi 440 milyon tonluk yük elleçlenmektedir. 2011 yılında 8 ULCC’yi (Ultra Large Crude Carrier) ağırlamasından da anlaşılacağı üzere elleçlenen yükün çoğunluğunu ham petrol oluşturuyor. Avrupa Birliği de 1973 ve 1978 petrol krizlerinden ders çıkarmış olacak ki limanın içinde 1 aylık petrol ihtiyacını karşılayacak bir depoya sahip. Ayrıca dünyanın en büyük yük gemilerinden biri olan “Berge Stahl”, 365.000 DWT’lik taşıma kapasitesine sahip, Brezilya’dan bu limana demir cevheri taşıyor. Limanın temel gücü coğrafi konumundan ve altyapısından ziyade multi-modal taşımacılığın her türlüsünü liman paydaşlarına sunmasında yatıyor. Demiryolu, otoyol ve iç deniz taşımacılığının tüm olanaklarını içerisinde bulunduruyor. Örnek verecek olursak gelen yüklerin yaklaşık olarak yarısı iç denizcilik taşımacılığıyla Avrupa’ya Ren Nehri yoluyla dağılıyor. Bu özelliği, denizcilik piyasasında limanın en güçlü yanını oluşturuyor. Konteyner sektörü limanın ikinci büyük yük bileşeni konumundadır. Avrupa’da bu anlamda birinci olan Rotterdam, dünyada da ilk 10’un içinde bulunuyor. Geçen günlerde Maersk’e ait Triple E sınıfı gemilerinden ilki olan Mc-kinney Moller’ın bu limanda yükünü boşaltması konteyner sektörünün liman içindeki yerini aslında bize gösteriyor. Ayrıca Triple E sınıfı gemilerin de Rotterdam-Uzak Doğu rotası için ortaya çıktığını biliyoruz.
Değinilmesi gereken diğer bir konu ise şüphesiz ki Maasvlakte 2 Tam anlamıyla insanlık harikası olan bu proje limanı büyütecek yer kalmamasından dolayı denizin Kuzey Denizi’ne doğru doldurulmasından oluşuyor. Rotterdam’da altyapı tamamen liman yönetimine ait olmakla beraber üst yapı ve terminaller tamamen özelleştirilmiş durumda. Bu sebeple yönetim tüm enerjisini limanın genişletilmesi ve altyapısına harcayabiliyor ki bunun sonucunda da muhteşem projeler üretiyorlar desek yanılmış olmayız. Daha önce de değindiğim gibi Maasvlakte 2 tam bir mühendislik harikası. Kuzey Denizi’ne doğru tamamen kum doldurularak genişletilen limanda şimdiden Maasvlakte 2 içerisindeki terminaller kiralanmış durumda. APM şirketiyle belli başlı terminaller için sözleşme imzalanmış bile. Bu sayede sadece kumların olduğu bölgede APM’nin mavi rıhtım vinçlerinin yükseldiğini görmek mümkün. Projenin mazisi aslında planlamanın önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. İlk olarak 1980 yılında ortaya atılan proje o günden bu güne planlamaların hep içinde yer alıyor ve 2008 yılında hayata geçirilmeye başlanıyor. Ve sonuç olarak da 40 yıllık tecrübe ve emeğin birikimi olarak bu muhteşem mühendislik örneği karşımıza çıkıyor. Tabi ki bu işin bir de maliyet boyutu var. Her ne kadar projenin finansal boyutu liman yönetimi tarafından gizli tutulmaya çalışılsa da geçen 5 yılda yaklaşık olarak bu proje de dâhil limana 2,1 milyar € yatırımın sadece liman yönetimi tarafından yapıldığını biliyoruz. Olağanüstü finansal bir yükümlülük altına girmiş olsalar da gelirlerinin 2012 yılında yaklaşık olarak 621 milyon € olması bu yatırımların kendisini telafi edebileceğini gösteriyor.

Sonuç olarak Rotterdam için yıllar boyu denizcilik üzerine kurulmuş, onunla yükselmiş ve sporuyla, doğasıyla, vatandaşlarıyla kısacası her yönüyle denizciliği yaşayan bir şehir diyebiliriz. “Denizci Millet Denizci Devlet” ülküsü doğrultusunda, kendi iç dinamiklerimizi de dikkate alarak bizim için rol model olabilecek bir şehir olduğu kanaatindeyim.
Editör: Orkut Akar
Ekleyen: Gamze Nur Yalçın