“Genel olarak bir denizcinin kaptan olmak istemesi, yalnızca gemiyi öteki denizcilerden daha iyi yönetebileceğini bilmiş olmasından değildir; o, daha çok “Kaptan” diye çağrılmak için kaptan olmak ister.” John Ruskin
Denizciliğin yelkenli gemiler ile yapıldığı ve henüz makinacıların olmadığı 1800’lü yıllarda yaşamış olan toplum bilimci İngiliz yazarın bu tespiti, otomasyon gemilerin hüküm sürdüğü ve genç kaptan ve başmühendislerin görevlendirildiği günümüzde geçerliliğini daha da arttırarak devam etmektedir. Devam ettiği sürece de denizciliği gerçekten benimseyemeyen, zoraki yapan meslektaşlarımızın sayısı artacaktır. Zoraki yapan meslektaşlarımız arttıkça şirketlere daha çok iş düşecek, gemiler kara desteksiz yürüyemez hale gelecektir. Şirketlere daha çok iş düştükçe, kaptan ve başmühendis şirket direktiflerini uygulayan, inisiyatif kullanamayan çalışan haline döneceklerdir. İnisiyatif kullanamayan çalışan haline dönen kaptan veya başmühendisler arttıkça gemilerde mesleki anlamda zafiyetler yaşanacak, personel idaresi zayıflayacaktır. Mesleki zafiyetler ve zayıf personel idaresi, deniz çalışanı sirkülâsyonunu arttıracak, ilgili kara departmanları gerek sürdürülebilirlik, gerekse operasyonel anlamda ciddi sorunlar yaşayacaktır. Kara departmanları gemi üzerindeki ağırlığını arttırdıkça denizde çalışanlar bunalacak, huzursuzluk artacak, mutsuz denizciler türeyecektir. Mutsuz denizciler arttıkça…
Son 10 yıldır denizciliğimizi bu kısır döngüye sürükleyen, “Denizcilik bitti!” dedirten nedenler, özde bu konularla başlamaktadır ne yazık ki. Şirketler ve deniz çalışanları arasında oluşan bu kısır döngü, çözümler aranmadıkça çözülemeyecektir de. Denizcilik çok para kazanılan meslek olarak görüldükçe, birkaç sene içinde bırakılacak meslek olarak görüldükçe, öğrenciler yeteri kadar denize hazırlanmadıkça, denizci öğretmenlerin sayısı artırılmadıkça, günümüzde gemi içinde çökmüş olan sosyal bağ kuvvetlendirilmedikçe, kara çalışanlarınca denizde çalışanlar ikinci sınıf çalışan olarak görüldükçe, kriz bahanesi ile gemiden gelen talepler duymazlıktan gelindikçe, çözüm arayan personel raporları şirketler tarafından Cumhuriyet Gazetesi makaleleri gibi görüldükçe, personel müdürleri gemiadamı bulan, gemiye adam gönderen kişiler olarak görüldükçe, şirket insan kaynakları politikaları geliştirilmedikçe, personel eğitimine gerekli önem verilmedikçe, şirket personeline, personel şirketine değer vermedikçe, ne istediğini bilmeyen vasıfsız denizciler arttıkça, ne yaptığını bilmeyen resmi ve sivil otoriteler arttıkça, denizcilik belirli zümre, topluluk ve okulların himayesi altında oldukça, çözümler aransa da bulunamayacaktır.
Bilindiği gibi denizcilik esasları, insani vasıflara dayanır. Denize saygı, mesleğe saygı, örf ve adetler, güven ve ahlak bu vasıfların başında gelir. Yüzyıllardır süregelen bu denizcilik vasıflarının çöküşü günümüz toplum yapısının çöküşü ile paralel ilerlemektedir. Toplum içinde güven duygusu azaldıkça, ahlak zayıfladıkça, örf ve adetler terk edildikçe, saygısızlık arttıkça insani temeller üzerine oturtulmuş denizciliğimiz ilk tükenen meslekler arasında olacaktır, tıpkı tükenmiş toplumlar gibi. “Nerede o eski günler” diyerek bugüne serzenişte bulunan ağabeylerimiz bunun farkında değiller midir? Mevcut sorunu sadece mesleğin kendisinde aramak ne derece doğrudur?
ISM ve benzeri zorundalıklar ile profesyonellik kisvesi altında maddi çözümsüzlüklere yönelmiş camiamızda, manevi çözümsüzlüklerin farkına varılmadıkça güdük kalacağımız aşikârdır.
Bugün, Yüce Önder’in “Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” sözü çoğu resmi ve özel denizcilik kuruluşlarının karşılama bölümlerini veya web sayfalarını süslerken, bu konuda ne derece samimi olduğumuz konusu ise sorgulanması gereken en büyük çözümsüzlüğümüzdür.
Tüm dünya, denizciliği ikinci sınıf meslek olarak görürken, resmi devlet kuruluşlarımız denizde çalışan insanları ikinci sınıf çalışan olarak görürken ve en kötüsü de bizler birbirimizi ikinci sınıf olarak görmeye başlamışken çok geç olmadan mesleğe itibarını kazandırmak her birimizin ama her birimimizin ortak hedefi haline gelmelidir, getirilmelidir.
Ekleyen: Gamze Nur Yalçın
Abi kesinlikle can alıcı noktalara değinmişsiniz. Bu yaklaşımın ilk olarak okullarda eğitim almakta olan öğrencilere benimsetilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Türk denizciliğinin neden mutsuz denizcilerden oluştuğunu anlatan çok değerli bir yazı.
konu başlığının amacını her açıdan karşılayan bir yazı. her cümlesine katılıyorum