Denizcilik, dünyada olduğu gibi ülkemizde de pupa yelken seyrine devam ediyor. Bu seyri esnasında aktörler yani gemiadamları, donatanlar, şirket çalışanları ve iş verenler de bu hıza ayak uydurmaya çalışıp küresel bir düzende yerlerini almaya çalışıyorlar. Bu yazı dizisine başlama sebebimiz denizciliğimizin dünya denizciliği ile giriştiği dolu dizgin mücadelede yukarıda bahsedilen aktörlerimiz arasında olan ilişkilerin Türk kanunları ile nihai bir çözüme kavuşmasında yaşanan sorunlardır. Bu çözümsüzlük sorununun sebepleri arasında gerek bu konudaki Türk kanunlarının günü ve ihtiyaçları şu an için yakalayamamış olması gerekse biz aktörlerin bu kanunları bilmek ve takip etmek konusunda yaşadığımız eksiklikler başı çekmektedir. Amacımız denizcilerimizi güncel kanun, yönetmelik, düzenleme, mevzuat ve içtihatlar hakkında bilgi sahibi yapıp onların engin hukuk denizinde biraz olsun nefes almalarını sağlamaktır. Yazı dizisinde zamanla değineceğimiz ana konular; deniz iş sözleşmeleri, gemiadamlarının ücretleri, gemiadamları çalışma süreleri, görevli ve yetkili mahkemeler ve de bu konulardaki içtihatlar olacaktır. Şimdi Deniz İş Kanunu’na hâkim olabilmek için bazı ön bilgileri edinelim.
Denizcilik sektörünün diğer sektörlerden farklı olduğunun anlaşılması sonucu, Türkiye’de gemiadamları ile işverenler arasındaki ilişkiyi düzenleyen ilk yasal düzenlemenin yapılması 1954 yılında 6379 sayılı Deniz İş Kanunu ile olmuştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi Sayın Bektaş Kar, Deniz İş Hukuku adlı kitabında yıllık uyuşmazlık sayısının 100-200 dava arasında olduğunu belirtip bunu bir yandan sevindirici bir gelişme olarak görse de bir yandan da bu azlığın deniz taşımacılığındaki mevzuatların tam bilinmemesinden dolayı olduğunu belirtmiştir. (Kar, Deniz İş Kanunu, 2011) Deniz İş Hukuku’nun işleyişine göz attığımızda, Deniz İş Kanunu uygulanırken kanunda olan bazı eksiklikler uluslararası antlaşmalarla ve hukukumuzdaki diğer kanunlarla doldurulmaya çalışılır bu yüzden ister istemez işin içine Borçlar Kanunu, İş Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler de girer. Burada akla gelebilecek ilk soru; bir anlaşmazlık durumu hangi kanun çerçevesinde karara bağlanacak ve bu kanunlar gemiadamlarının haklarını nasıl belirleyecektir? Bu konuda söylememiz gereken ilk şey her hangi bir deniz iş sözleşmesi Deniz İş Kanunu’nda ve uluslararası sözleşmelerde gemiadamlarının sahip olduğu hakları farklı düzenlemeler ile gemiadamı aleyhine düzenleyemez. Örneğin Deniz İş Kanunu’na göre bir gemiadamının haftalık çalışma süresi 48 saat olarak belirlenmiş ise her hangi bir deniz iş sözleşmesinde bunu 60 saat olarak düzenlenemez. Çünkü bu gemiadamının haklarının aleyhine sonuçlanacak bir şekilde değiştirilmesi anlamına gelir. Bu noktada akla gelen ikinci soru ise bu gibi uyuşmazlıklarda hangi kanunun önceliği vardır? Bu sorunun cevabı konusunda hukukçular farklı görüşlere ayrılmışlardır. Bir kısmı Deniz İş Kanunu’ndaki boşluklarda İş Kanunu hükümlerine başvurulması gerektiğini öne sürmüş, bir kısmı da hem İş Kanunu’nun hem de Deniz İş Kanunu’nun özel kanun olduğunu ve uygulama açısından eşit durumda olduğunu öne sürmüşlerdir. Ayrıca Anayasamızın 90. Maddesi gereği iç hukukta aksine bir düzenleme yoksa temel insan haklarıyla ilgili Uluslararası Sözleşmeler de bizim kanunlarımız gibi kabul edilir ve hatta kendi kanunlarımızla olan çatışma durumunda da uygulama önceliğine sahiptirler.
Bir sonraki yazımızda temel bilgiler rıhtımından avara olup Deniz İş Kanunu’nun derinliklerine doğru dümen tutacağız. Deniz iş sözleşmeleri ana başlığı altında; deniz iş sözleşmelerinin yapılış şekli, belirli-belirsiz-seferlik sözleşme şekilleri, deneme süreleri, deniz iş sözleşmesi yapma sınırları, deniz iş sözleşmesi geçersizliği ve iptali hakkında bilgiler sunacağız ki bu bilgiler hem gemiye çıkacak gemiadamlarımızın hem de işverenlerimizin meslek hayatlarında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Tüm denizcilerimize en iyi dileklerimi sunuyorum, selametle.